11 Aralık 2013 Çarşamba

KAR ÖZLEMİ ve küçük bir kar manzarası...

     Efenim malum kış aylarındayız. Ben de çoğu insan gibi kışın kar yağmasını sevenlerdenim. Napalım, bize bu sevgi çocukluğumuzdaki kar tatillerinden alışkanlık kaldı.Kar güzeldir, beyazın içinize verdiği huzur güzeldir. En güzeli de gece hiç bir şey yokken sabah pencereden bir de bakarsınız ki, her yer bembeyaz olmuş. Ve en kötüsü de herhalde sabahına kar beklediğiniz bir günde herşeyin eskisi gibi olmasıdır.
     Bu sabah yaşadığım hayal kırıklığı bu türdendi. Oysa çok büyük beklentilerle açmıştım perdeleri. Yurdumun bir çok köşesinde kar var, yakın şehirlerde de öyle. Oldukça haklı bir beklenti benimkisi yani. Daha kış uzun, mutlaka kar Çanakkale'ye de uğrar diye umudumu kesmiyorum elbette. Lakin geçen sene de aynı umutlarla bekleyip sadece soğuk havamızı almıştık.
     Küresel ısınmanın bizden sadece mevsimleri değil, çocukluğumuzu  da aldığı bir gerçek. Öyle ya, hangimizin çocukluğunda kışa dair unutulmaz hatıralar yoktur? 
     Elbette benim de bir sürü kar hatıram var ve en çok abimle yaptığımız kar savaşlarını özlüyorum ben. çatılardan sarkan uzun buzları kılıç gibi kullanıp bakalım ilk kimin kılıcı kırılacak diye verdiğimiz amansız mücadelelerini :) kar topu oynayışlarımızı ve eve girdiğimizde artık pembeleşen ellerimizi sobanın üzerinde ısıtırken soğuktan birden sıcağa giren parmaklarımızın yanışı ve sonrasında gıdıklanışını... Ve tabi kömür gözlü, havuç burunlu kardan adamlarımızı...
      Sanıyorum ki hatıralarımın içinde en unutulmaz olanı, ilköğretim 7 deyken dedemlerin köyünde kar sebebiyle mahsur kaldığımız günlerdi. Bayramdı ve biz kar daha da bastırmadan gidelim diye yola çıkmış olsak da çok geç kaldığımızı anlayıp el mecbur geri dönmüştük. Ananemlerde teyzelerim, dayılarım ve bir sürü kuzen. Babanemlerde amcalarım ve yine bir sürü kuzen :) mahsur kaldığımız altı gün boyunca bir sürü kuzen olarak kardan bıkıncaya kadar oynamıştık. En şahanesi de sürü olarak,tahta bir merdivenin iki basmağında bir, bir kişi oturarak yokuşun yukarısından aşağıya kaymalarımızdı. Aslında oldukça tehlikeli ama bir o kadar da zevkli. Aman siz  denemeyin. Ya da deneyin kol bacak kırılma ihtimali olsa da sekiz-on kişi aynı anda kaymanın hissettirdiklerini kaç kere yaşayabilirsiniz ki şu fani dünyada :) 
     Altı gün böyle geçti ama köyde mahsur kalanlardan dolayı ne ekmek kaldı ne un. Yollar daha açılmamıştı, komşu köye ulaşırsak oradan sonrasının yolları açılmış diye duyduk. Annelerimiz tarafından sıkıca giydirilip hep beraber yola çıktık. Altı kilometre kadar karda yürümemiz gerekiyordu. O yaşta benim için oldukça uzun bir yoldu. Elbette çok üşüdüm, bir süre sonra ayak parmaklarımı hissedemez olmuştum. Yine de o an kendimi çok büyük bir macera yaşıyormuş gibi hissetmiştim. Her şey gibi yollarında sonu vardı ve komşu köye ulaştık. (Sonrası bir otobüse atlayıp sıcacık evimize vardık, arabamızı köyde bırakmak zorunda kalmıştık zira arabadan tek görünen kısım üstündeki antendi :) o kadar yağmasa da olur şöyle 40 cm kafidir.) Artık hatırlarda kaldı yürüdüğüm o yollar ve tabi fırçamın kenarından atlayıp bir de tuvale düştü... (oh ya, nasıl bağlayacağım derken çok da güzel bağladım, aferin bana) yorumlarınızı eksik etmeyin sevgili okuyucularım ama oralarda kar var ise çok da özendirici şeyler yazmayın. bir de resimden anlıyorsanız sanatsal yorumlar da alabilirim :)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder